TRABZON İLİ DERNEKPAZARI İLÇESİ
DERNEKPAZARI İLÇE TANITIM
DERNEKPAZARI RESİMLER
DRNEKPAZARI FOTOĞRAFLAR
DERNEKPAZARI MANZARALAR
DERNEKPAZARI GÖRÜNTÜLER
DERNEKPAZARI KIŞ
DERNEKPAZARI YAYLALAR
DERNEKPAZARI GECE
DERNEKPAZARI YEMEKLER
DERNEKPAZARI
TRABZON DERNEKPAZARI
DERNEKPAZARI İLÇE TANITIM
DERNEKPAZARI RESİMLER
DRNEKPAZARI FOTOĞRAFLAR
DERNEKPAZARI MANZARALAR
DERNEKPAZARI GÖRÜNTÜLER
DERNEKPAZARI KIŞ
DERNEKPAZARI YAYLALAR
DERNEKPAZARI GECE
DERNEKPAZARI YEMEKLER
DERNEKPAZARI
TRABZON DERNEKPAZARI
Dernekpazarı (Kondu Altı). Karadeniz Bölgesi'nde, Trabzon İline bağlı bir ilçe olan Dernekpazarı, doğuda Hayrat, güneyde Çaykara, batıda Köprübaşı, kuzeyde de Of ilçeleri ile çevrilidir.
DERNEKPAZARI TARİH
DERNEKPAZARI TARİH
Dernekpazarı, 1925 yılında Of ilçesi’ne bağlı bucak merkezi iken 1948'de Çaykara İlçe olunca, Of'tan ayrılıp köy konumuna dönüştürülmüştür. Ancak, 1949 yılında yeniden bucak, yakın tarihlerde de ilçe olmuştur.
Dernekpazarı İlçesinin tarihi,içindi yer aldığı Doğu Karadeniz Bölgesinin tarihi ile eski çağlardan günümüze kadar paralellik göstermektedir. Bu yüzden doğal olarak ilçenin geçmişini öteki ümüze kadar paralellik göstermektedir. Bu yüzden doğal olarak ilçenin geçmişini öteki birimlerden bağımsız olarak değerlendirmek mümkün olmamaktadır.Çünkü,diğer yerleşim birimleriyle birlikte aynı kaderi paylaşmış,aynı tarihi seyirleri izleyerek günümüze ulaşabilmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesi Tarihi veya bölgenin en önemli şehri olan Trabzon’un Tarihi ele alındığında,özellikle batılı tarihçilerin büyük çoğunluğu genel olarak bazı yerleşmecilerin (kolonistlerin) bölgeye gelmelerini başlangıç safhası olarak değerlendirmektedirler.
Halbuki bölgede bu Kolonistler gelmeden önce bir takım kabileler yerleşik durumda idi. Charles Texier,Fallmaerayer, Pullant, Horedot, Ş.Günaltay,vs. gibi tarihçilere göre, bu yerel kabileler Orta Asya kökenli Turani kavimlerin uzantılarıydı. M.Ö. 800-300 yılları arasında Karadeniz’in kuzeyinde etkinlik sahasını genişleten Kimmerler ve ardından onları bölgeden söküp atan İskitler (Sakalar) Kafkasya üzerinden Anadolu ve Mezopotamya’ya düzenledikleri askeri harekatlar sonucunda Doğu Karadeniz Bölgesinin dağlık ve denize bakan kesimlerine peyderpey yerleşmişlerdir. Yerleşenler çeşitli kabile isimleri altında birbirlerinden bağımsız biçimde küçük siyasi birimler kurarak etkinliklerini sürdürmüşlerdir.Oldukça hareketli, savaşçı ve madencilik alanında hayli ilerlemiş olan bu küçük topluluklar,
ilerleyen dönemlerde bile bölgeye hakim olmak isteyen büyük güçlere karşı (Pres,Roma,vs.) coğrafi özelliklerin de yardımıyla direnebilmişlerdir. Daha sonra Kara Deniz Bölgesine küçük gruplan halinde gelen Yunanlı kolonistlerden önce bölgede yerleşmiş olan ve koloni çağında bile etkinlikleri devam eden bu kavimlerin isimlerine ve yerleşim sahalarına ilişkin ilk bilgilere Ksenophon tarafından yazılan “Anabasis” (Onbinlerin Dönüşü) isimli eserde rastlamaktayız. Ona göre, Trabzon’un merkez olduğu bölgede Driller, Khalybiler, Kolkhlar, Taokhlar, Makronlar (Çan-Tzan-Sanni), Mossynoikler, Tibarenler ve Heptakommenler yaşamaktaydı. Yunanlı kolonistlerin Karadeniz kıyılarına yerleşmeleri ilk olarak M.Ö.875’te Sinop’ta gerçekleşti.
Ardından yapılan ticaretin gelir getirmesi ve bölgenin potansiyelinin anlaşılması sonucunda bu kolonilerin sayısı artmış, Trabzon’a da M.Ö. 756 yılında gelerek kolonilerini kurmuşlardır. Roma İmparatoru Neron zamanında Trabzon Şehri ve çevresinin, Preslere karşı girişilen seferler için uygun bir ikmal merkezi olabileceği anlaşılınca, M.S. 64 yılında kesin olarak ele geçirilmiştir. Bu döneme kadar, bölge yaklaşık 3-4 asır bir Pres asilzadesi tarafından kurulan Pontos Devleti’nin yarı idaresi altında idi.Neticede,bölge Roma İmparatorluğunun sözde egemenliğine girse de,Romalılar yeril halka tam anlamıyla nüfuz edememiş ve denetim sağlayamamışlardı. Bölgenin coğrafi yapısının oldukça parçalanmış, yerlilerin savaşçı ve itaatsiz olması bu egemenliği kısıtlayan en önemli faktör olmuştur. Roma İmparatorluğunun M.S.395’te Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra bölge, Doğu Roma olarak nitelenen Bizans İmparatorluğunun payına düşer. Bu hakimiyet, 1204 yılında Latinlerin İstanbul’u işgal etmelerine kadar sürer.
Bu tarihten sonra 1461 yılına kadar, yine Bizans İmparatorluğunun uzantısı olan ve Bizans hanedanlarından Kommenosların kurmuş olduğu TrabzonRum Devleti’nin egemenliğinde kalır. 4. yüzyıl başlarında Hiristiyanlığın Roma İmparatorluğunca resmen din olarak kabul edilmesinden sonra, bu din halk arasında hızla ve serbestçe yayılmaya başladı. Daha önce Doğu Karadeniz’de yaşayan sözünü ettiğimiz paganist inançlara mensup yerel kavimler de yavaş yavaş Hiristiyanlığa geçmeye başladılar. Bu durum, yerel halkın kendi dilleriyle karışık ve halk tarafından bilinen şekliyle Rumca konuşmalarına neden olmuştur.İzlenen bu Bizans siyaseti, yerel dillerin, inançların ve geleneklerin büyük bir çoğunluğunun belleklerden silinmelerine, kısaca yerli unsurların asimile
olmalarına kadar varmıştır.Trabzon yöresi Bizans İmparatorluğu ve Trabzon Rum Devleti dönemindebile yoğun bir şekilde değişik boylara mensup Türkler tarafından iskana sahne olmuştur.Gerek tarihi kaynaklar, gerekse toponomi ve onomastik (yer ve şahıs
isimleri) ilimleri bu iskan hareketlerinin nerelere ve ne zaman yapıldığını gün ışığına çıkarmaktadır. Bizans İmparatorluğunun kurulduğu yıllarda M.S. 395) Anadolu’ya karşı yapılan ilk akın, Karadeniz’in kuzeyine yerleşmiş olan Hunlar tarafından gerçekleştirilmiştir.395-398 yıllarında Kafkasya geçitlerini aşarak Erzurum üzerinden Anadolu’ya giren Hunlar;Antakya’yı ele
geçirerek Suriye ve Filistin’e, arkasından geri dönerek Orta Anadolu’ya yönelmiş ve aynı rotayı izleyerek Kuzey-doğu Anadolu üzerinden bölgeyi terk etmişlerdir. Hunlardan sonra Sabar/Sibir/Sabirler’de (515-516) aynı doğrultuda hareket ederek Orta Anadolu’ya kadar ulaşmışlar,
bir kısmı burada yerleşmiş, bir kısmı ise geri çekilerek Kuzey Kafkasya’daki merkez üslerine dönmüşlerdir. Bu ilk seferler bir tür bölgeyi keşif seferi olarak da nitelenebilir. İlerleyen devirlerde bir çok Türk boyu da bazen aynı yolları kullanarak, bazen de İran üzerinden Anadolu’ya ulaşarak ve bölgeyi yurt tutacaklardır.
Özellikle Kafkasya üzerinden Anadolu’ya gelenler daha çok birer doğal geçit olan Kür ve Çoruh vadilerinden bu girişleri gerçekleştirmişlerdir.Bu akınlar sonunda bir kısım boylar maiyetleri ile birlikte Çoruh havzasının kuzey kısımlarında bulunan dağları aşarak Karadeniz kıyılarına hakim olan ve doğal sığınak konumunda bulunan vadilere yerleşmeye başlamışlardır. Meselâ,Çaykara’nın güneyindeki Haldızen Geçidi, Solaklı Vadisine yerleşenler için önemli bir geçiş noktası olmuştur.Aynı biçimde Maçka ve Sürmene’deki yüksek yaylalar da aynı işlevi görmüşlerdir.
11. ve 14. yüzyıllarda Doğu Karadeniz’e özellikle dağlık kesime damgasını vuranlar Kafkasya üzerinden Kuzey Anadolu’ya giren Kuman/Kıpçak Türkleridir. Karadeniz’in kuzeyindeki geniş steplerdeyaşayan Kumanların büyük bir kısmı batıya yönelerek Balkanlara göçerken, diğerleri bölgede kalmıştır. Gerek Rusların, diğer Türk boylarının baskıları ve gerekse kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle bunların bir kısmı da kafileler halinde zaman zaman Kafkasları aşarak Gürcistan’a ve Kuzey-doğu Anadolu’ya gelerek bölgeyi yurt tutmuşlardır.
İlk büyük kafile, 1118’de Gürcü Kralı David tarafından davet edilmek suretiyle Gürcistan’a girdi. Yaklaşık 45.000 ailelik Kuman kitlesinin büyük bir kısmının Selçuklu sınırlarına yerleştirilmesi planlanmıştı. Kumanlardan teşkil etmiş olduğu birliklerle büyük başarı elde eden David, ülkesinin sınırlarını genişletmiş ve başkentlerini Tiflis’e nakletmişti.
Aynı zamanda David Oltu, ve Çoruh vadisindeki Türkmenleri bölgeden uzaklaştırarak, Kumanları yerleştirmiştir. Böylece, Ardahan, Göle, Oltu, Çıldır, Tortum, Şavşat, Ardanuç, Yusufeli gibi yöreler Kumanlar tarafından iskan edilmiş oldu. Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon ve yöresini 1461'de ele geçirmesiyle, Osmanlı Topraklarına katılmıştır.
Halbuki bölgede bu Kolonistler gelmeden önce bir takım kabileler yerleşik durumda idi. Charles Texier,Fallmaerayer, Pullant, Horedot, Ş.Günaltay,vs. gibi tarihçilere göre, bu yerel kabileler Orta Asya kökenli Turani kavimlerin uzantılarıydı. M.Ö. 800-300 yılları arasında Karadeniz’in kuzeyinde etkinlik sahasını genişleten Kimmerler ve ardından onları bölgeden söküp atan İskitler (Sakalar) Kafkasya üzerinden Anadolu ve Mezopotamya’ya düzenledikleri askeri harekatlar sonucunda Doğu Karadeniz Bölgesinin dağlık ve denize bakan kesimlerine peyderpey yerleşmişlerdir. Yerleşenler çeşitli kabile isimleri altında birbirlerinden bağımsız biçimde küçük siyasi birimler kurarak etkinliklerini sürdürmüşlerdir.Oldukça hareketli, savaşçı ve madencilik alanında hayli ilerlemiş olan bu küçük topluluklar,
ilerleyen dönemlerde bile bölgeye hakim olmak isteyen büyük güçlere karşı (Pres,Roma,vs.) coğrafi özelliklerin de yardımıyla direnebilmişlerdir. Daha sonra Kara Deniz Bölgesine küçük gruplan halinde gelen Yunanlı kolonistlerden önce bölgede yerleşmiş olan ve koloni çağında bile etkinlikleri devam eden bu kavimlerin isimlerine ve yerleşim sahalarına ilişkin ilk bilgilere Ksenophon tarafından yazılan “Anabasis” (Onbinlerin Dönüşü) isimli eserde rastlamaktayız. Ona göre, Trabzon’un merkez olduğu bölgede Driller, Khalybiler, Kolkhlar, Taokhlar, Makronlar (Çan-Tzan-Sanni), Mossynoikler, Tibarenler ve Heptakommenler yaşamaktaydı. Yunanlı kolonistlerin Karadeniz kıyılarına yerleşmeleri ilk olarak M.Ö.875’te Sinop’ta gerçekleşti.
Ardından yapılan ticaretin gelir getirmesi ve bölgenin potansiyelinin anlaşılması sonucunda bu kolonilerin sayısı artmış, Trabzon’a da M.Ö. 756 yılında gelerek kolonilerini kurmuşlardır. Roma İmparatoru Neron zamanında Trabzon Şehri ve çevresinin, Preslere karşı girişilen seferler için uygun bir ikmal merkezi olabileceği anlaşılınca, M.S. 64 yılında kesin olarak ele geçirilmiştir. Bu döneme kadar, bölge yaklaşık 3-4 asır bir Pres asilzadesi tarafından kurulan Pontos Devleti’nin yarı idaresi altında idi.Neticede,bölge Roma İmparatorluğunun sözde egemenliğine girse de,Romalılar yeril halka tam anlamıyla nüfuz edememiş ve denetim sağlayamamışlardı. Bölgenin coğrafi yapısının oldukça parçalanmış, yerlilerin savaşçı ve itaatsiz olması bu egemenliği kısıtlayan en önemli faktör olmuştur. Roma İmparatorluğunun M.S.395’te Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra bölge, Doğu Roma olarak nitelenen Bizans İmparatorluğunun payına düşer. Bu hakimiyet, 1204 yılında Latinlerin İstanbul’u işgal etmelerine kadar sürer.
Bu tarihten sonra 1461 yılına kadar, yine Bizans İmparatorluğunun uzantısı olan ve Bizans hanedanlarından Kommenosların kurmuş olduğu TrabzonRum Devleti’nin egemenliğinde kalır. 4. yüzyıl başlarında Hiristiyanlığın Roma İmparatorluğunca resmen din olarak kabul edilmesinden sonra, bu din halk arasında hızla ve serbestçe yayılmaya başladı. Daha önce Doğu Karadeniz’de yaşayan sözünü ettiğimiz paganist inançlara mensup yerel kavimler de yavaş yavaş Hiristiyanlığa geçmeye başladılar. Bu durum, yerel halkın kendi dilleriyle karışık ve halk tarafından bilinen şekliyle Rumca konuşmalarına neden olmuştur.İzlenen bu Bizans siyaseti, yerel dillerin, inançların ve geleneklerin büyük bir çoğunluğunun belleklerden silinmelerine, kısaca yerli unsurların asimile
olmalarına kadar varmıştır.Trabzon yöresi Bizans İmparatorluğu ve Trabzon Rum Devleti dönemindebile yoğun bir şekilde değişik boylara mensup Türkler tarafından iskana sahne olmuştur.Gerek tarihi kaynaklar, gerekse toponomi ve onomastik (yer ve şahıs
isimleri) ilimleri bu iskan hareketlerinin nerelere ve ne zaman yapıldığını gün ışığına çıkarmaktadır. Bizans İmparatorluğunun kurulduğu yıllarda M.S. 395) Anadolu’ya karşı yapılan ilk akın, Karadeniz’in kuzeyine yerleşmiş olan Hunlar tarafından gerçekleştirilmiştir.395-398 yıllarında Kafkasya geçitlerini aşarak Erzurum üzerinden Anadolu’ya giren Hunlar;Antakya’yı ele
geçirerek Suriye ve Filistin’e, arkasından geri dönerek Orta Anadolu’ya yönelmiş ve aynı rotayı izleyerek Kuzey-doğu Anadolu üzerinden bölgeyi terk etmişlerdir. Hunlardan sonra Sabar/Sibir/Sabirler’de (515-516) aynı doğrultuda hareket ederek Orta Anadolu’ya kadar ulaşmışlar,
bir kısmı burada yerleşmiş, bir kısmı ise geri çekilerek Kuzey Kafkasya’daki merkez üslerine dönmüşlerdir. Bu ilk seferler bir tür bölgeyi keşif seferi olarak da nitelenebilir. İlerleyen devirlerde bir çok Türk boyu da bazen aynı yolları kullanarak, bazen de İran üzerinden Anadolu’ya ulaşarak ve bölgeyi yurt tutacaklardır.
Özellikle Kafkasya üzerinden Anadolu’ya gelenler daha çok birer doğal geçit olan Kür ve Çoruh vadilerinden bu girişleri gerçekleştirmişlerdir.Bu akınlar sonunda bir kısım boylar maiyetleri ile birlikte Çoruh havzasının kuzey kısımlarında bulunan dağları aşarak Karadeniz kıyılarına hakim olan ve doğal sığınak konumunda bulunan vadilere yerleşmeye başlamışlardır. Meselâ,Çaykara’nın güneyindeki Haldızen Geçidi, Solaklı Vadisine yerleşenler için önemli bir geçiş noktası olmuştur.Aynı biçimde Maçka ve Sürmene’deki yüksek yaylalar da aynı işlevi görmüşlerdir.
11. ve 14. yüzyıllarda Doğu Karadeniz’e özellikle dağlık kesime damgasını vuranlar Kafkasya üzerinden Kuzey Anadolu’ya giren Kuman/Kıpçak Türkleridir. Karadeniz’in kuzeyindeki geniş steplerdeyaşayan Kumanların büyük bir kısmı batıya yönelerek Balkanlara göçerken, diğerleri bölgede kalmıştır. Gerek Rusların, diğer Türk boylarının baskıları ve gerekse kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle bunların bir kısmı da kafileler halinde zaman zaman Kafkasları aşarak Gürcistan’a ve Kuzey-doğu Anadolu’ya gelerek bölgeyi yurt tutmuşlardır.
İlk büyük kafile, 1118’de Gürcü Kralı David tarafından davet edilmek suretiyle Gürcistan’a girdi. Yaklaşık 45.000 ailelik Kuman kitlesinin büyük bir kısmının Selçuklu sınırlarına yerleştirilmesi planlanmıştı. Kumanlardan teşkil etmiş olduğu birliklerle büyük başarı elde eden David, ülkesinin sınırlarını genişletmiş ve başkentlerini Tiflis’e nakletmişti.
Aynı zamanda David Oltu, ve Çoruh vadisindeki Türkmenleri bölgeden uzaklaştırarak, Kumanları yerleştirmiştir. Böylece, Ardahan, Göle, Oltu, Çıldır, Tortum, Şavşat, Ardanuç, Yusufeli gibi yöreler Kumanlar tarafından iskan edilmiş oldu. Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon ve yöresini 1461'de ele geçirmesiyle, Osmanlı Topraklarına katılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Maraş'tan gelenlerin Karamanoğullarının bir kısmı buraya yerleştiği söylenirse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır. Bir söylentiye göre; Of İlçesi ve çevresindeki bataklık nedeniyle bölgelerde üreyen sivri sineklerin yaydığı sıtma hastalığından korunmak için; orada yaşayanlar, Dernekpazarı'na gelip yerleştirilmiştir.
İlçenin 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 8.127'dir.
İlçenin 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 8.127'dir.
I. Dünya Savaşı sırasında Trabzon ile birlikte burası da Rus işgaline uğramış, burada yaşayanların bir kısmı batıya göç etmiş, yörenin kurtuluşundan sonra da geri dönmüşlerdir. Bu bakımdan her yıl 27 Şubat günü Mahalli Kurtuluş Günü olarak kutlanmaktadır.
29 Temmuz 1929 yılında yağan şiddetli yağmurlar neticesinde Ulu cami Köyü'nde toprak kayması olmuştur. Bu heyelanla Solaklı Deresi'nin önü tıkanarak suni bir baraj haline gelmiştir. Daha sonra biriken suyun kuvveti önündeki toprak yığınının patlamasına neden olmuş, akan su merkezdeki
bir çok dükkân içerisindeki mallarla birlikte tahrip olmuşlardır. O zamanki su yüksekliği 10-12 metreyi bulmuştu. Bu olay akıllarda öyle yer etmiştir ki artik tarih anılmaz olmuştur. Tarih yerine “Sellerden şu kadar yıl önce-Sellerden şu kadar yıl sonra” denir olmuştur.
bir çok dükkân içerisindeki mallarla birlikte tahrip olmuşlardır. O zamanki su yüksekliği 10-12 metreyi bulmuştu. Bu olay akıllarda öyle yer etmiştir ki artik tarih anılmaz olmuştur. Tarih yerine “Sellerden şu kadar yıl önce-Sellerden şu kadar yıl sonra” denir olmuştur.
19 Mayıs 1959 yılında benzer bir sel olmuş ancak hasar 1929 yılındaki kadar olmamıştır. 1958 yılında Merkezde çıkan bir yangında dört dükkân yanmıştır. 1965 yılında Yenicemi semtinde çıkan bir yangında 7 ev yanmıştır. Yörenin bilinen en büyük yangın afeti bu olmuştur. 1968 yılında çarsının en kalabalık olduğu bir Cumartesi günü çarsı merkezindeki petrol dükkânında çıkan yangın büyük bir panik oluşturmuştur. yangın petrol tanklarının patlama olasılığıyla çok ciddi bir tehlike arz etmekteydi. Ancak kısa zamanda söndürülerek tehlike önlendi.
10 Mayıs 1990 sarihli TBMM toplantısında alınan kararla Dernekpazarı ilçe oldu ve Kondu Mahallesi Dernekpazarı ilçesi'nin Merkez Mahallesidir kararı 20 Mayıs 1990 tarih ve 3644 şayili resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
DERNEKPAZARI İLÇE COĞRAFYA
Coğrafi Yapısı
Tarım için önce kullanılabilecek uygun araziye ihtiyaç vardır. Dernekpazarı İlçesi ve köylerinde arazi tarımsal gelir sağlayıcı genişlikte değildir. Buna karşın en azından var olanın verimli biçimde değerlendirilmesi planlanabilir. Üretimin ilçe, il ve ülke geneliyle bütünleşmiş entegre bir yapıya dönüştürülmesi, bu amaçla da sağlam kurumlaşmaya gidilmesi öncelikle ele alınması gereken konulardır.
Orman alanlarının korunması yanında, bu alanların ıslah edilerek geliştirilme ve planlama çalışmalarının yaygınlaştırılıp arttırılması da ilçe ve bölge için büyük önem taşımaktadır. İklim, toprak ve arazinin durumuna göre yeni bitki ürünleri (Orman ve meyve ağaçlarını, kapsayacak biçimde) araştırılıp önerilmeli. Bunun için devlet desteği hem maddi yönde hem de yönlendiricilik, bilgilendiricilik açısından sağlanmalıdır.
Yapılacak planlamalarda bütün bu durumlar göz önüne alınarak çözümler düşünülmeli, dar alan çalışmalarında verilecek desteklerle üreticiye kesin çözüm inancının kazandırılması üretim hevesini arttıracaktır.
Öncelikle arazilerin toprak ve üretim özellikleri bilimsel olarak incelenip (analizlerden geçirilip) ürün açısından uygunluk sağlanması gerekir. Geleneksel ürünlerde (fındık, çay ve tarla ürünleri) ısrarcı olunmaması, bunun için öncü ve yönlendirici kuruluşların yeniden yapılandırılması ve işlevsel durum getirilmesi önem taşımaktadır.
Bu amaçla İlçe ve köylerde sebze üretiminde seracılığın özendirilmesi düşünülebilir. Seracılık çiçekçilik için de kullanılarak önemli bir ekonomik girdi sağlanabilir.
Dernekpazarı İlçesi ve köylerinde yeni meyve türleri yetiştirmek yanında mevcutlarının ıslahı ile üretimi arttırarak buna bağlı sektörlerin (meşrubat, marmalet, pekmez v.b) kurulması yöreye ayrı bir canlılık katacaktır. Bunların dışında ilçemize ekonomik girdi sağlayabilecek üretim alanları ve ürünleride vardır.
Kültür mantarcılığın, arıcılığın, balıkçılığın ve hayvancılığın ilçe ve köylerin kalkınmasında etkili olacak ölçüde desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.
İlçede balık çiftliklerinin daha gerçekçi yaklaşımla, doğa ve çevre koşullarını dikkate alarak kurulması ve işletilmesi üretimi ve kapasiteyi arttıracaktır.
Bunların dışında, özellikle ilçemiz yaylalarında yetişen endemik bitkilerin (bölgeye özgü bitki) ilaç sanayiinde ve halk hekimliğinde ekonomik bir kaynak olarak değerlendirilmesi sağlanmalıdır.
Tarım alanında özellikle İlçemiz ve köylerinde ağırlıklı olarak çay, mısır, fındık, patates, fasulye ve diğer tarla ürünleri ilçe ve ülke ekonomisine büyük etki etmektedir.
Hayvancılık alanında İlçemizde kurulan süt fabrikası nedeniyle hayvancılık, hayvansal ürünler ilçemize ve köylerine ekonomik etki yapmaktadır.
DERNEKPAZARI İLÇE TURİZİM
Turizm
YAYLA VE DOĞA TURİZMİ
İlçemizin Çaykara ve Bayburt sınırları içinde kalan yaylalarında yazbaşında karların erimesiyle bir hareketlenme başlar….. kuzeyden güneye doğru tırmanarak….. ve sıcak yaz aylarında sisli, güneşli, karlı bir atmosfere salıverir kendini hemşehrilerimiz….. bulutların üstünde yeniden doğmuş gibi hisseder herkes kendini…..
DERNEKPAZARI YAYLA ŞENLİKLERİ TAKVİMİ
Şenliğin Adı
Yeri
Zamanı
Sultan Murat Şehitleri Anma Günü Çaykara Sultan Murat Yaylası 23 Haziran
Harmantepe Şehitleri Anma Günü Köprübaşı Harmantepe 29 Haziran
Kuşmer Yaylası Şenliği Çaykara – Kuşmer Yaylası 30 Temmuz
Yayla Ortası Şenliği Çaykara 20 Ağustos
BARMA YAYLASI
Holo köyleri ile Köprübaşı köylerinin yaylasından geçen yeni Çaykara / Soğanlı / Sultanmurat yolu bu güzergahta yeni yapılacak tesisler için önemli avantajlar sağlayacaktır. Yaylada halen 2 adet et lokantası bulunmaktadır. Ladin ağaçlarının gökyüzüyle buluştuğu bu yeşillikler doğal dengeyi bozmayacak yeni yatırımcıları bekliyor……
İlçemizin gerek Uzungöl yolu üzerinde olması gerekse yaylalarının Of, Çaykara, Sürmene ve Köprübaşı İlçeleriyle ortak sahalar üzerinde kurulmuş olması Turizmin geleceği açısından önemli avantajlar sağlamaktadır. Deniz turizminin insanlara artık çok cazip gelmemesi yeni Turizm alanlarına yönelmeleri sonucunu doğurmuştur.
LİMONSUYU YAYLASI
Çaykara ile Gümüşhane arasındaki sınırı belirleyen yolun her iki tarafındaki eski yerleşkede son yıllarda yeni oteller ve pansiyonlar yapılmaya başlanmıştır.
Bunlar içinde Cansızlar’a ait otel ile Kumaşlar’a ait otel “eski han geleneğinden günümüzdeki otelcilik ve turizm anlayışına” uzanan köklü bir anlayışın izlerini görmek mümkün.
GÖRNEK YAYLASI
Kazankıran’dan yukarı çıktığınızda ayrı bir dünyada bulursunuz kendinizi: Ladin ağaçları arasında Rahmetli Dursun Dayının mekanında…
DERNEKPAZARI İLÇE EKONOMİ
Ekonomi
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Trabzon, İpekyolu üzerinde bölgesel bir idari merkezdi. Bu kimliğiyle kent, Karadeniz Bölgesi için önemli bir ticaret konumundaydı.
Ancak Dernekpazarı’ndan ana merkezlere ve Anadolu’nun içlerine doğru yol bağlantısı ya hiç olmadığı yada yetersiz olduğu için Osmanlı Döneminde de, sonraki ticaret çok az gelişmiştir. Güneyden dağlarla sınırlanmış coğrafi yapısıyla transit geçidi olmayan kapalı bir dünya içinde sıkışıp kalmış olan Dernekpazarı
İlçesinin insanları bu alanda da dışarıya (Yurt içi ve yurt dışı) göçmek zorunda kalmıştır. Bugün de büyük illerde değişik alanlarda yükselen yöremizden çıkmış birçok ticaret adamları vardır. Dernekpazarlı girişimciler ticari zeka, ahlak, beceri ve gayretlerini başarılı bir şekilde kanıtlamışlardır. Bölgede çok zayıf olan ticaret birer tarım ürünü olan fındık ve çaya bağlıdır. İlçemizde bu tarım ürünlerini işleyen bir sanayi tesisi yoktur. En yakın çay fabrikası Cumapazarı’da, Fiskobirliğin ise Sürmene İlçesinde alım yeri bulunmaktadır.
GIDA TARIM VE HAYVANCILIK
BİTKİSEL ÜRETİM
ÜRÜN ÜRETİLEN ALAN ÜRETİM MİKTARI
ÇAY 289 ha 2.089 Ton
FINDIK 238 ha 120 Ton
MISIR 235 ha 230 Ton
SEBZE 21 ha –
MEYVE 13.870 Adet –
HAYVANSAL ÜRETİM
CİNSİ ADET/TİPİ TOPLAM
Büyükbaş 458 süt tipi/159 besi tipi/196 kombina tipi 813 adet
Küçükbaş 1096 adet/besi tipi koyun251 kıl keçisi 1347 Adet
Kanatlı Hayvan –
Arıcılık 732 Arılı Kovan 7,30 Ton
DERNEKPAZARI YÖRESEL YEMEKLERİ
1. MISIR ÇORBASI : Önce mısır yarması (Dink’de ya da Şoromil’de ezilerek- parçalanarak elde edilir) bir süre kaynatılır sonra bakla eklenir ve iyice pişirilir.Bir küçük tavada içyağı iyice kavrulur son aşamada ince kıyılmış kuru zagoda eklenir çorbaya dökülür ve servise hazır olması için bir iki dakika pişirilir.Afiyet olsun
2.LAHANA ÇORBASI : Küçük parçalar halinde doğranan kara lahana yaprakları suda haşlanıp suyu süzülür üstüne suyla birlikte bakla konularak iyice pişirilir içindeki malzemeler piştikten sonra tavada kavrulan iç yağı üzerine dökülür bir iki kaynamadan sonra tuzu kontrol edilerek servise hazırlanır.Afiyet olsun.
3.ĞULİYA : Mısır yarması ve renkli kuru fasulye suda bir süre pişirilir ayrı tencerede irice kırılan kara lahanalar haşlanarak suları süzülür.İki karışım birleştirilerek pişirilir.Ayrı tavada içyağı kavurması üzerine dökülür az kaynatıldıktan sonra suyu kontrol edilerek servise hazırlanır.Afiyet olsun.
4.LAHANA SARMASI : Kara lahanalar suda haşlanarak suyu süzdürülür ince doğranmış soğan,bulgur,biber ve kıymanın(kıymanın döğme olması tercih edilir) karışımı yaprağın içine konur iyice sarıldıktan sonra iki ucu parmakla içe sokulur tencereye dizilen sarmaları geçmeyecek şekilde pişirilir.Afiyet olsun
c) Kaymak Kuymağı : Kaymak mısır unu ile kavrulur üzerine tuz ve sulandırılmış yoğurt veya ayran ilave edilir ağır ağır pişirilirken bir süre kaşıkla karıştırılır.Yağın kuymağın üstüne çıkıncaya kadar pişirilir,
f) Çalkama : Tereyağı ve buğday unu pembeleşene kadar karıştırılarak kavrulur az miktarda su ve yeterince şeker ilave edilerek pişirilir ( Bebekler ve yaşlıların beslenmesi için yapılan bir yemektir).Afiyet olsun
b) Süt Haşili : Kaynar suya mısır unu ilave edilerek karıştırılarak pişirilir.Elde edilen katı kıvamlı karışımın üzerine süt ya da yoğurt dökülerek servise hazırlanır.Afiyet olsun
8. GAYĞANA : Eritilen tere yağının içine yumurta kırılarak pişirilir isteğe bağlı olarak karışıma kurçlu yöresel peynir (Dinsiz peynir) ilave edilir .Afiyet olsun.
11. PATATES ÇORBASI : Tencerenin içine su,acı biber,soyulmuş parça patates ve bulgur karışımı pişirilir.Pişmiş yemeğin üzerine ayrı tavada iç yağı kavrularak son aşamada içine zagoda konularak az kızartılarak çorbaya dökülür bir iki dakika pişirildikten sonra servise hazır hale getirilir.Afiyet olsun.
13. BULAMA : Doğum yapan ineğin birinci sağımından sonra ilk üç gün boyunca sağılan süt belli bir kıvama gelene kadar karıştırılarak pişirilir.Afiyet olsun.
a) Mısır Ekmeği : Mısır unu ılık su ile karıştırılır ve tuz eklenir.Pelte kıvamında iyice yoğrularak hamur oluşturulur.Ekmek hamuru pişirilmek için tepsiye konularak guzine sobasında pişirilir ve hazırlanan hamur ocak da odunlar üzerinde kızdırılan taş plakinin içine konularak üzeri sacla örtülür.Ateşteki korlar (Köz) yığılır.Korların kolay sönmemesi için üzerine kül serpilir.6-8 saat sonra ekmek pişmiş olur.
d) Kabak Ekmeği : Soyulan beyaz kabak ince dilimlere ayrılır tereyağı,iç yağı,mısır unu ve tuz karıştırılarak ekmek hamuru oluşturulur.Ekmek pişirme yöntemleri ile pişirilir.
16. KESME MAKARNA : Buğday unu tuz ve su karıştırılarak elde edilen orta kıvamdaki hamur bir süre dinlendirilir.Yumurta büyüklüğündeki hamurlar yufka haline getiriler yufkaların soba veya sac üzerinde yüzeylere pişirilir.Pişirilen yufkalar dürüm şeklinde katlanarak ince ince kıyılır.Kıyılan yufkalar bozulmadan saklanır.Yenmek istendiği zaman yenecek kadar makarna süzgeç üzerine konup su serpilir ve makarna sahanına alınır.Üzerine yöre peyniri ya da toz şeker serpiştirilir.Eritilerek hazırlanan tereyağı her noktasına gelecek şekilde dökülür
18. PATİÇ YEMEĞİ : Taze fasulye iki üç kere kırılarak suda pişirilir ve suyu süzdürülür.Soyulmuş sarımsak dibekte iyice ezilir tereyağı ile pişmekte olan fasulyenin üzerine dökülür.Kudalla iyice karıştırılarak pişmesi sağlanır.